4 Eylül 2009 Cuma

İstanbul

bir dar memleket!
İnan, inan!..
Bir insan kabına fersah fersah sığmaz ya; o kadar! bir şehir, geçtim şehirden, bir memleket, bin memeleketin yeri dar, içim içine katlanır , katlanır da yine sığmaz..
Göz işlevsiz şimdi.. et, kemik ve kan tek gerçek! Damarlardan kan akıtan parçalar çalıştıkça, istesen de istemesen de bir onlara alet olur vücudun.. yürür, yer, boşaltır, çıkar, oturur, uyur..
Bilirsin, buradan da kapılar var denize, umutlu bulutlu öğleden sonralara, yeni selamlara.. bilmek neye yarar? Aklınla mı geldin buraya ki, aklınla çıkmak o kadar kolay?..
Bir adam kabına sığmadığı kadar, bir kadına da sığamaz bazen. Döngülerin içinde yorulur ve yokolur.. ya da sadece durur.. üşengeçlik davranış biçimi değildir, keza o davranmaz. Olmuştur artık.. dura dura dalında üşenmiştir, öyle ki düşmek bile zor gelir..
Ve yaptıkları da adama sığamaz bazen. Yakışmaz ellerine, sırıtır.. onlara da sözün yetmez, işte biter bir yerde ses..
Bir kadının da aklı almaz kimi zaman. Hani içi de kifayetsiz kalırsa, yetemediklerinin önünde oturur bir süre, olmadı uzanır toprağa. Bakar, koklar, konuşur, dokunur, ısırır ama bulamaz bir yolunu, yordamıyla kabûlün. Acır gelen ve giden tüm yollar..
Ve sonra sesi sığmaz ne kendine ne evrene, bir için içine sığmadığı kadar.. çığlık atar, atar da duydurmaz..

25 Ağustos 2009 Salı

dönbabadönelim

Hata aramayın! Herşey olduğu gibi mükemmell!!
Dile kolay, ele zor sözlerden bir adet.. duyunca diyorsun ki; “Oh be! Üzerimden yük kalktı. Ferahlığında çayır çimenin sev okşa kendini..” Zira o sırada kendini suçlamayla biten hayat kazalarına 2 adımdan daha uzaksın..
Sağa sola sattın da lafı. Bir güzel sakız oldu ağzına köşebaşlarında.. tamam mı, tamam! İş sağlamaya geldi şimdi, buyrun mide altı kasılmalar bölümüne alalım sizi..
Hani o “değiştirebilir miyim acaba” sancıları var ya, onların çıktığı yerden çıkar “ben nerde hata yaptım?” rahatsızlıkları. Zihin yürür, yürür, duraklar, heybeyi doldurur, yürür, heybeden döker saçar bi miktar ve gelir kurulur yangın yerine, bulmuştur tüm hata (!) adaylarını.
Yahu sen misin alemin bekçisi?!! Hatalar hükümdarı!?? Bu kokuşmuşlukla, som bahçelerin köprsü? Arada gidip gelen herkes üzerinden koşarak geçti diye sahiplenme bu varoluşu. O an hatırla herşeyin bütünlüğüyle müsemma oluşunu.. tabi kolaysa!!
Bu yarı insan mahlukların, piçlik maskerlerinin yin olduğunu mesela! Yıllarca süregelen hukuku bir çırpıda sırtından yakmanın adil ve normal olduğunu sonra.. sana içlerindeki ışıkla dışlarındaki katran ve tüyü kapatarak yaklaşan ellerin, parmak aralarından akan kendi kanını gördüğünde, o kanları toplamaya bile tenezzül etme o zaman. Yıkama o elleri , umutsuzca tekrar ararken gözünü kamaştıran ışığı.. onu da arama zaten. Bulsan neye yarar.. herşey olduğuyla ve kaldığıyla bir ve müsemma. Diline tat olan sözlerin erişkinliği ispat sınavıdır bu. Bağırmadan, taşları yiyerek gerekirse, camlı yolu yürüme sınavıdır. Hepsinin “bir”den geldiğini kabul ederek.. sonra hepsini bir çırpıda gerekirse boğazına parmak atıp kusmadan, dayan dayanabildiğin, öğütebildiğin yere kadar.. hatırla!
Sonra geldğin bir yer var, müthiş kozmik. Öyle ki yok sanki. Sanki sen de yoksun. Zaman, olmayan bi kelime hatta. Geçmiş yok. gelecek ergenliğindeki gibi bilinmez ve göz kırpan.. ve an, o an sonsuz kişi birarada içinde. Ölmek anlamsız, doğmak uzak bi halt..
O an birden safsatadır demirden sözler, ki ateşte yaktılar seni onca yıl, türlü derecelerde, türlü sebeplerle. Onlar maketten güneşler.. Kırıldı on yerinden kolların bacakların, değme uzuvların.. sanki yok hepsi, çok uzak ve anlamsız. Ve sen çok çocuktun olurken tüm bunlar. Ama bazen özledin o çocukluğu; kendini daha “doğru” hatırladığın. Artık ne demekse bu doğru.. elinde bi kılıç.. teraziye göre kestiğin kararlar.. ve görebilmen insanların rengini.. Özlersin bunu da , bilirim. güzeldir.
Alaca içinde onlarca renk! Dururlar birden! Kaos ve ötenazi.. kayboluş ve yokoluş.. renksizlik; adı siyah! Derken uzakta bir Pink Floyd hüzmesi. Colour Busters prizması. Ayakların uçarcasına oraya çekilmesi. Kütle çekim, halsiz çekim ve foto şipşak! Bilinç kıvrım kıvrım kanatlı bir yokuçuş..
Ardı sabah olunca..
uyanırsın.. gök başka, reçelin kokusu tadını geçmiş, rüzgâr ufaktan okşar.. o gün daha yakın herşey.. daha gerçek tüm yalanlar.. kustuğun bakışlardan, kulelerden, sözlerden açılan yerler.. Ruhun akar başından aşağıya, bi yerleşir. Yeni şeyler zamanıdır! Ruhuna işkence etmeden, kabulûyle otuyla bokuyla bu evreni, kılıçtan geçirilmiş yaralarına balçıklar sıvanmıştır; sızısı ihmal edilen.
işte dönüyoruz durmadan.. herşey gibi.. dönmeden yaşayamayan her zerre gibi..